9 Aralık 2007 Pazar

VİTRİNDEKİ OYUNCAK

VİTRİNDEKİ OYUNCAK
Kasabanın birinde diğerlerinde olduğu gibi yollar ve çeşitli dükkanlar var. Tabiî ki her yerde olduğu üzere insanlar ve insanın bulunduğu yerde vazgeçilmez çiçekler olan çocuklar vardır. Çocuğun dünyasında yiyecek, içecek kadar gerekli olan oyunlar ve oyuncaklar yok mudur? Oyuncağın onun iç dünyasında hiç vazgeçemediği değerlerden biri olduğunu hepimiz biliriz. Çünkü hepimiz bu yaşları geçtik;o dönemlerden hala içimizde kalan bazı duygular kıpırdamadan durmaz.
Bir gün sokakta oynayan çocuk grubuna yaklaştım içlerinden bir tanesi oyun içerisinde değil kenarda boynu bükük melül mahzun onları seyreder gibi duruyordu. Bende oynayan çocukları izlemeye başladım. Bir ara çocuğa dönüp bakma isteği oluştu içimde ve de baktım. Gözleri uzaklara çok uzaklara dalmış sanki bir şeyleri izliyor gibiydi. Bir ara çocuğun gözleri dolu dolu olup derin derin iç çekti. Ne olduğunu içinden ne geçirdiğini çok merak etmiştim. Çocuk çok akıllı olsa gerek kimseye sezdirmemeye çalışıyordu. Bir fırsatını bulup adını dahi henüz öğrenemediğim çocukla sohbeti denedim. Sohbeti başlatma çabam boşa gitti. ‘’Ben tanımadıklarımla konuşmam’’Diyerek uzaklaştı. Arkasından arkadaşları oyunu bırakıp neden arkadaşımızı korkutup kaçırdın diyerek bana kızdılar. Bende korkutmadığımı sadece sohbet etmek istediğimi söyledim. Ama o gördüğünüz gibi bırakıp gitti. O halde sizlerden arkadaşınız hakkında merak ettiklerimi öğrenebilirmiyim? Çocuklar biz arkadaşımız hakkında yabancılara bilgi veremeyiz diyerek uzaklaştılar. Şimdi ben kalmıştım bir başıma yapayalnız. Şehrin sokaklarından geçerek ana caddeye ulaştım . Kendime otel bakmalıydım akşam yaklaşıyordu. O gece boyunca aklımda çocuklar ve o çocuk vardı. Acaba çocuğun ne derdi vardı? Neden gözleri dolu dolu olmuştu? Ertesi gün bir yolunu bulup öğrenmeliydim. Ama çocuklar oyun yerlerine gelmemişlerdi. Yine öğrenememiştim. Oturmuş beklerken ihtiyar amca bana doğru yaklaşarak meraklı gözlerle nereye bakarsın yabancı diyerek sohbete kolayca başlayıverdi. Bende olup bitenleri bir bir anlattım. Amcada bana karşı güven oluşturmuş olmalıyım ki; çocuk hakkında bildiklerini anlattı. İhtiyar amca ‘’ çocuğun anne ve babasının öldüğünü çocuğun da babaanne ve dedesi ile kaldığını ve bir oyuncak almak istediğini biliyorum. Ancak oyuncak pahalı olduğu için olsa gerek henüz alamadılar.’’ O zaman anladım ki çocuğun gözlerinin dolması o oyuncağa olan özleminden olsa gerek diyerek düşünmekten alamadım kendimi. Çocuğu bulup oyuncağı hediye etmeyi düşündüm. Aradım buldum çocuğu bulmasına fakat gururundan kabul etmek istemedi. Israrla uzun sohbetten sonra çocuk ikna oldu dedesi, çocuk ve ben üçümüz oyuncağın satıldığı dükkana gittik. Baktık oyuncak dükkanın vitrininde görünmüyordu. İçeri girip sorduk satılmıştı. Çocuk yüzüme bir baktı ki sanki yüreğime hançer sapladı. Gözlerimi üzerinden çektim. Başka oyuncak alabileceğimi söylesem de gözleri inci tanesi gibi yaşlarını bırakıverdi. ‘’Benim oyuncağımı almışlar benim burada işim yok’’diyerek dedesini bile beklemeden uzaklaştı. Çocuğun onurlu ve gurulu davranışına hayran kaldım desem az gelir. Demek ki o uzaklara dalarak bakışın ardında o vitrindeki oyuncak vardı. Kendisinin elini bile değmeden başkalarının olan o oyuncak. Yapayalnız sokak’ın karanlıkları arasına dalıp gitti. Gözlerinde inci tanesi gibi yaşlar, boğazında düğümlenen bir şeyler söyleyememenin burukluğu içinde kaybolup gitti. Dedesi bir şeyler söylemeden yüzüme son kez bir kez bakarak peşinden ağır aksak yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. Ortada sokak lambası direği gibi kalakaldığımı hissettim. Ortada bir gerçek olan çocuğun aradığı oyuncağa olan merakım; neydi acaba oyuncak neydi çocuk için bu kadar önemli olan anlayamadım. Bir iki gün içerisinde işlerimi halledip gideceğim şehirden ayrılamamıştım. Beni bu şehirde tutan çocuk muydu? Çocuğun özlemle bekleyip kavuşamadığı oyuncak mıydı? Şehirde kaldığım sürece beynimi meşgul etmişti ama kendi soruma cevap bulamamıştım. Oyuncakçıya tekrar gidip o oyuncağı sormak aklıma geldi. Dükkana varıncaya kadar sorun yoktu. Dükkan sahibi isteğimi sorduğunda bir akşam öncesini hatırlattım ama çocuk da dükkan sahibine aradığı oyuncağı söylemeden sadece dükkandan ayrılmıştı. Dükkan sahibine ‘’ şuradaki oyuncak’’diyerek sadece vitrini göstermişti. Dükkan sahibi derin ve iyice düşündü ‘’şimdi hatırladım oyuncağın ne olduğunu dedi. Farkında olmadan heyecanla neydi diye hemen soruverdim. ‘’Ne olacak güzel bir kız bebek ‘’dedi. Erkek çocuğun kız bebekle işine diye aklımdan geçmedi desem yalan olurdu.
Merakım biraz daha arttı. Çocuk neden kız çocuk oyuncağı aramıştı. Dükkan sahibine sipariş verdim. Aynı oyuncaktan getirmesi için. Ama birkaç günde ancak elinde olabileceğini; en iyimser ihtimalle yarın akşama hazır olabileceğini söyledi. Bekleyebileceğimi hiç bir şey aklıma gelmeden söyleyiverdim. Bekledim oyuncağı gelinceye kadar her gün sorarak ; ancak üçüncü gün gelmişti. Ben şehre geleli bir haftaya yaklaşmıştı. Çocuğu bulup sipariş ettiğim oyuncak kız bebeği hediye edip çocuktan neden kız bebek seçtiği soracaktım. Çocuk benden uzaklaşıyordu. Sonunda yakınlaşmayı başardım. Çocuğa hediyemi verdim. Sana bir sorum olacak deyip neden kız bebek seçtiği sordum. Çocuğun yanakları al al oldu gözlerini hızlıca üzerime sonrada diğer tarafa çevirdi. Hediye için çok teşekkür ederim diyerek yanımdan uzaklaştı. Sorum cevapsız kalmıştı yine ;ama çocuk azda olsa bana mutlu görünmüştü.
Şehirde işim bitmiş merakımı gideremeden ayrılacaktım. Ona üzülüyordum. Çocuk yanıma yaklaştığında adresimi bırakarak sorumun cevabını yazmasını istedim. Belki yüz yüze utandığı için sorumu cevaplamaz diye düşündüm. Kendi şehrime vardığımda işlerim yığılmış beni bekliyor; eşim ve çocuklarım neden bu kadar geciktiğimi sordular. Bende baştan sona anlatım. Onlarda sonucu bekliyorlardı ama nafile yanında iken söylemeyen mektup’tamı anlatacaktı. Gibi düşünceler evde herkesin aklından geçmiş. Günlerden sonra postacı kapıyı çaldığında merakla baktık her zamanki faturalar; hevesimiz kursağımızda kaldı diyecekken postacı çantasından kalın bir mektup çıkardı. Evet mektup çocuktan geliyordu. İçerisinde yazılanlar romanlara konu olabilecekti. Ama yine sorum cevabını bulmamıştı.
Günlük yapılması gerekenler yapılıyor. Çünkü hayat devam ediyor. İnsanın aklına gelen düşünce fakat öyle olmuyor. Kafanın içerisine bir düşünce saplanmışsa eğer; sakin sessiz kayıtsız kalamazsın hayata demişlerdi de inanmamıştım. Gerçekten söyledikleri gibiymiş; kafamda çocuk’un kız bebeğe olan ilgisine olan merakım, cevaplanmayan sorularım derken dünyam alt üst olmuş gibiydi.
Bütün bunlara rağmen hayatta devam etmiyor da değildi. İş yerimde yine bir gün çalışırken arkadaşlarımdan biri ziyaret etti. Arkadaşım da benim gittiğim şehirden geç dönüşümü merak etmiş olacak ki ‘’Ne oldu da bu sefer ki gidişinden geç döndün ‘’dedi. Bende başımdan geçenleri özetledim. Arkadaşım
-’’ Bir yazar tanıyorum istersen çocuktan gelen mektubu bir de o görsün belki bir roman bir hikaye ortaya çıkar.’’
Diyerek aklı sıra durumu kısadan sonuçlandırmak istedi. Ama çocuğun iznini almadan bunu yapamazdım. Asıl konuydu benim merakım. Hiç aklımdan çıkmıyordu. Çocuk kız bebeği neden oyuncak olarak seçmişti? Sorusunu unutamıyorum. Tekrar o şehre gittiğim de çocukla tekrar karşılaşmayı amaç edinmiştim. Her geçen gün merakım büyüdükçe sanki bir gün yirmi dört saatten daha fazla gibi gelmeye başlamıştı. İnadına o şehre gitmemi gerektiren sebepler sırayla ortadan kalkıyordu.
Bir pazar günü ailece ormana kırlara çıkmıştık şehir stresi ve yorgunluk atmak için çayırlık alanda durakladık burası güzeldi. Çocukların oynayabileceği geniş alan yemyeşil çayırlar güzelim papatyalar daha adını bilmediğim nice kır çiçekleri vardı. Orman kokusu insanı derin hülyalara sürüklüyordu. Eşim ve ben ağır aheste yürüyüş yaparken biraz daha yavaşladı ve sordu.
-’’ Senin şu çocuktan haber var mı?’’
- Ne yaptın hanım deyince eşim şaşırdı kaldı.
-’’Ne yapmışım.’’
-Ben aklımdan bir gün olsun çıkarayım derken sen yine hatırlattın.
Hala o gizem çözülmemiş; soruma cevap gelmemişti. Beraber yürürken eşim
-‘’Çocuğu bende çok merak ettim’’
-‘’Tekrar o şehre sen gidene kadar merakımızı gideremezsek beraber gidelim’’
- Olur gidebiliriz. Çocuklar seslendi.
- Bizim oyunumuza katılırmısınız? Bizde evet katılırız diyerek çocukların oyununa katıldık.
Hoşça güzel bir gün geçirdik. Akşama doğru kır gezimizi sonlandırdık. Evimizin yolunu yorgun fakat zinde bir şekilde tuttuk.
Sonraki günlerden bir gün mektup yazıp merakımızı gidermek aklımıza geldi. Bu yolu denedik. Çocuktan gelen cevap ne olsa beğenirsiniz bazı şeyler okumakla ve işitmekle olmaz yaşanması gerekir. Şeklindeydi. Beni ve eşimi daha da meraklandırmıştı. Acaba anne özlemi mi? Kız kardeş özlemimi? Neydi çocuktaki kız bebek merakı; tahminlerimizin hangisi doğruydu? Yada hiç biri doğru değilmiydi? Bunları da bilemez olmuş merakımız sanki tepesinden kar eksilmeyen dağ kadar büyümüştü. Meraktan çatlamak işten değildi. Kendimi sana ne o çocuktan çocuğun seçtiği kız bebekten sözleriyle frenlemek istiyordum. Sanki frenleri boşalmış yüklü kamyonun bayır aşağı uçarcasına gittiği gibi düşüncelerim de çocuktan tarafa gidiyordu. Neydi düşüncelerimi o tarafa çeken? Bilemiyordum.
Bu düşünceler beni kısa zamanda çok yormuştu. Ama bilinen gerçek şuydu: bende bitmek bilmeyen öğrenme arzusu; çocukta ise ser verip sır vermemek inadı.
İşlerimin gereği olarak o şehre tekrar gitmem artık birkaç gün içinde belli olacaktı. Çocuklar gibi sevinçliydim. Gün gelip çattığında eşimle birlikte yola çıktık. Yol bitmek bilmiyor aracımız sanki her zamankinden daha yavaş gidiyordu. Bize göre çok uzun bir yolculuktan sonra şehre vardık. Her zaman geldiğimde kaldığım otelde yerimizi ayırttık.
Akşama daha çok vardı. Yemek yedikten sonra çocuğa ilk rastladığım yere gittiğimizde çocuklar henüz yoklardı. Anlam verememiştim. Eşim
-‘’Senin aklın iyice bu çocuk yüzünden geniş düşünemez hale geldi.’’
-Çocuklar okuldan dönmemiştir. Diyerek her ne kadar beni eleştirse de kendisi de meraklı bakışlarla sokakları inceliyordu. Onu çok zamandır bu kadar meraklı görmemiştim. Bu sırada çocuk hakkında ilk bilgileri aldığım ihtiyar amca buradan geçiyordu. Göz göze geldiğimizde
-yabancı sen daha buralardan gitmedin mi? Sorusuyla söze girdi. Gittim ve eşimle tekrar geldim amca hani geçen ki çocuk var ya dedim.
-Ne olmuş çocuğa,
-Bir şey olduğundan değil,
-Peki öyleyse ne,
Onunla ilğili yaşadıklarımızı anlattım.
-Dedesine gidip soralım,
Soralım diyerek ihtiyar amcayla çocuğun dedesinin yanına gittik. Dedeye sorularımızı sormadan olayları kısaca özetledikten sonra yavaş ve alçaktan sorularımızı sormaya başladık. Bu arada ihtiyar amca haydi bana eyvallah dedi ve uzaklaşıp gözden kayboldu. Eşimin soruları peş peşe yağmur gibi gelirken benim soracağım soruları da bir çırpıda soruvermişti .Anlaşılan benim merak ettiklerimi eşimde merak etmişti. Sorular cevaplanırsa bende cevaplarını öğrenecektim. Soruların cevapları sırasıyla geliyor heyecanım artıyordu. Dede can alıcı soruda derin bir iç geçirerek ihtiyarlık işte demez mi. Bende dedenin derin iç geçirmesini soruma cevap geliyor diye heyecandan kalbim duracak gibi olmuşken sorum yine cevapsız kalmıştı. Israrla torununuz neden kız bebeği seçmiş olabilir? Dede ‘’Onun hayal dünyasında yaşamıyorum ki nereden bileyim.’’ Demekle olayın içinden kolayca sıyrılıverdi. Çocuk hakkında bir çok sorumuza cevap almıştık. Dedenin yanından ayrılıp otele döndük.
Otelde eşimle birlikte soruları ve cevapları yazarak sanki yap boz oyuncağındaki parçaları bir araya getirir gibi cevap parçalarını birleştirmeye çalışıyorduk. Uzun uğraşın sonunda çok ama isteğimizle ilğili hiç denecek kadar bilgi sahibi olmuştuk . Bütün sır çocuktaydı. Ertesi gün okulun çıkış saatine yakın okulun önüne gittiğimizde biraz bekleyince oradan geçtiğini zannettiğimiz bir adam yaklaşıyordu. Adam yaklaştı ve sizleri burada daha önce görmedim.
-Burada bekleme sebebinizi öğrenebilirmiyim?
-Burada merak ettiğimiz bir çocuk var,
-Peki onun yakınları mısınız?,
-Hayır yakını değiliz sadece birkaç soru sorup gideceğiz,
-Çocukla birlikte mi gideceksiniz?
-Hayır eşimle birlikte,
-Çocukla görüştüremem, lütfen başınız derde girsin istemiyorsanız buradan uzaklaşınız.
Anlaşılan bizden şüphelenmiş okul görevlisi yada sivil polisti.
Sorun oluşturmadan uzaklaştık çocukların oyun yerine gittik. Oraya bir süre sonra çocuğun arkadaşları gelmişti. Çocuğu sorduğumuzda arkadaşları ona birisi oyuncak hediye edeli oyunlarımıza her gün katılmıyor cevabını almıştık ki çocuklardan biri onun geldiğini söyledi. Hepimiz onun geldiği tarafa baktık gerçekten mutlu görünür şekilde koşarak geliyordu.
Geldiğinde bizi görünce biraz mahcup yüz ifadesi ile arkadaşlarına bana oyuncağı bu amca hediye etti diye tanıştırdı.
Eşim:
-Yavrum ………….
-Seninle özel konuşma imkanımız var mı?
Çocuk evet hemen şuracıkta,
Başladılar eşimle çocuk konuşmaya, ben diğer çocuklarla sohbet aralarında çaktırmadan bazı sorular sorsam da çocuklar hemen durumu çakıp sorumu bir şekilde cevapsız bırakıyorlardı.
Eşimle çocuğa baktım sohbeti koyulaştırmışlar. Merak ediyordum hangi sorulara cevap geliyordu. Eşimin yüz ifadesinden anlamaya çalışıyordum. Eşimin yüzü bir gülerse birde asılıyordu. Hiçbir mana çıkartamadım. Keşke eşim öğrenebilseydi bende ondan öğrenirdim.
Biraz sonra konuşmayı sonlandırdılar. Çocuklarla vedalaştıktan sonra otele doğru yürürken
eşime çocuğun kız bebeğe olan merakı ile ilgili soruyu sorduğumda eşim güldü.
-Bu muydu bizim merakımız günlerdir beynimizi yorduğumuz,
Dedikçe ben daha da meraklanarak yeter artık birde sen uzatma neymiş şu konu dedim.
-Çocuğa söz verdim söyleyemem.
Olamaz işin içinde ben olayım sen olayı çöz olacak iş değil. Birde meraktan çatlayacağım.
Otele kadar eşim hiçbir sır vermedi. Otelde yavaş yavaş bilgiler başladı . Çocuk eşime bir şartla merakımızı gidereceğini söylemiş. Çocuk’un gönderdiği mektubu kitap yapıp yayınlatırsak yayının gelirinden faydalanmaya başladığında merak ettiklerimizi öğrenebileceğiz. Eve döndüğümüzde iş kolaylaşıyor gibiydi. Çünkü arkadaşım bir yazar tanıyordu. Yarın evdeyiz ve mektubu götüreceğim. Kafam artık biraz daha rahattı ve yarın sabah işlerimi halletmiş şekilde yola çıkıyordum. İkindi vakti vardığımızda arkadaşımı aradım. Arkadaşımla şehir parkında buluşup yazarı ziyaret edecektik. Arkadaşım acele etme dedi. Ama ısrarıma dayanamayıp yazarın yanına gittik. Tanışmadan sonra ön bilgileri aktardı. Arkadaşımdan dinle hikaye’yi diyerek söze başladı. Önce olanları anlattım, sonra da mektubu yazara verdim. Yazar okurken bazen güldü bazen de hayallere dalıp gitti. Sonunda bir aya roman olarak getiririm sizlere diye söz verdi. Kitap çıkıncaya kadar çocuğa hiç bilgi vermedim. Ya aksilik çıkarsa ya da bilmediğim başka şeyler olursa diyerek. Hayatın karmaşası içerisinde bir ay bitti ve kitap bitmiş arkadaşım kitabı getirmişti. Yazarın yanına oradan da matbaaya gittik. Matbaacı masrafları çıktıktan sonra karın %10 kendisine %10 yazara kalanı da çocuğa kalacak şekilde düşündüğünü söyledi. Çocuğu dedesi ile birlikte getirip sözleşme yapmalarını sağladıktan sonra matbaacı yapılan baskının çocuğa düşen payını satın aldı. Artık çocuk kitaptan faydalanmıştı. Sıra verdiği söze gelmişti. Sorduğumda yengeme sor o sana söyleyecek dedi. Eve gidip yemek yiyip o gün onları misafir ettikten sonra ertesi gün yolcu edip onlar gidene kadar eşimde söylememişti. O da çocuğa söz vermişti. Artık öğrenmemem için sebep kalmamıştı. Düşüncesi beynime hakim olmuştu. Eşim kitabın nerede olduğunu sordu.
- İşte burada .
- Alayımda inceleyeyim,
- Kitabın nesini inceleyeceksin sıradan fakat çocuğun yazmaya çalıştığı bir roman oldum olası.
_..... Öyle söylüyorsun ama merak ettiklerimiz bu romanın içerisindeymiş. Çocuk bana bastırmamızı istediği mektubun içinde olduğunu söylemişti.
Kitabı zaman kaybetmeden okuduk bitirdik. Geçen olaylar ve otel odasında birleştirmeye çalıştığımız parçaları bir araya getirmeye çalıştığımızda ortaya merkezden dağılmış ışın demeti gibi bir manzara çıkıyordu. Her biri bir yere dağılmış aileyi de anlatıyor olabilirdi. Fakat bu bizim yorumumuzdu. Yazar acaba mektupta değişiklik yapmışmıydı. Bunu ancak yazar ve çocuk bilebilirdi. En kestirme yol yazarı bulmaktı. Yazarı bulup mektupla kitap arasında farklılık olup olmadığını sordum. Yazar mektubu ilk okuyan sen değilmiydin? Diye sordu haklı olarak evet bendim ama hala sorumun cevabını bulamadım. Yazar sen kitabı da mektubu da dış kabından okumuşsun dedi. İyice meraklandım. Ama çocuğun kız bebek merakını henüz öğrenememiştim. Yazar kitabı ve mektubu tekrar okumamı tavsiye etti.
Günlük rutin işlerimin arasına birde mektup ve kitabı okumak dahil olmuştu. Kitap ve mektup iyice irdelendi dikkatimi çeken sadece çocuğun anne ve babasını kaybettikten sonra yanından ayrılmayan komşularının kızı (isminden mektupta bahsetmediğinden bilemiyorum)daha çok ön plandaydı. Ortada çocuk komşu kızı ve bebek vardı. Ne alakası vardı? Durumu eşimle değerlendirirken ondan fikirlerini bekliyordum. Eşim ya çocuk kızın kız bebeğini kaybetti. Ona bebeğini geri vermek için o bebeği seçti. Yada kız bebek kız arkadaşına benzediği için almıştı. Üçüncüsünü de ben ekleyeyim bari ; çocuk bence kıza aşık olabilir.
- Eşim bu yaşlar platonik aşk çağıdır.
- Yok daha neler konudan konuya derken esas soru unutulmuştu.
Evet bazı yazarların yaptığı şifreleme akılma gelmişti. Çocukta kitap olacak mektubuna bu şifrelemeyi yapmıştı. Kitap tekrar elden geçtiğinde şifreyi bulmuştum. Şifrede şunu diyordu. Kız arkadaşına’’ Senin nerede olduğunu bilmiyorum. Lakin ben şahsen seni bulamasam da kitaplarım düşüncelerim ve sana olan sevgim satır aralarından gözlerinin içerisine oradan kalbinin derinliklerine ulaşacaktır.’’Bu sözüyle ona olan sevgisini kız bebekte herhalde benzerliğiyle sürekli gözünün önünde ilham kaynağı olarak duracaktı. Baştan belli oluyordu çocuğun akıllı olduğu bizleri çok uğraştırdı fakat amacına da ulaşmanın basamağı olan kitabını yayınlatmıştı. Çocuk ile mektuplaşmamız hala devam ediyor. Dedesini kaybettiğini yazıyordu. Artık biraz daha büyümüş kız arkadaşının izini de kitabı sayesinde bulmuştu. Bizde merakımızın konusunu bulmuştuk.

Hikaye tamamen hayal ürünü olup tamamen doğaldır. Alıntı ve kopyalama yazar izni olmadan yapılamaz ticari amaçla kullanılamaz. Telif hakkı ile korunmaktadır.
18KASIM2007
SAFRANBOLU
NOT: İkinci hikayede yolda